1 Mart 2009 Pazar



Sabah altı buçuk gibi kalktık ve çevremizde yankılanan binbir türlü kuş sesini dinleyerek çalılıkların içine daldık. Ramon’un arazisinden geçen bir nehir tam Ramon’un evini kurduğu ve bizim kaldığımız yerin önünde kıvrılarak büyükçe bir gölet yapmış. Bu gölette suyun içinden parlayan gözleri ile cayman’lar bize bakıyorlardı.Cayman, boyları en fazla 3 metreye kadar ulaşan nehir timsahlarına verilen ad. İnsanlara ve iri hayvanlara saldırmıyorlar, daha fazla balık ile besleniyorlar. Biz bu hayvanları izlerken bir grup capybara su içmeye geldi. Bunlar buraya özel, dünyanın en büyük kemirgen hayvanları, 60 Kg kadar olabiliyor büyükleri. Bir tür pek iri sıçan yani. Gölette sabahın 7’sinde bunlar olurken irili ufaklı, bir çok çeşit kuş da oradaydı. Ya suyun içinde balık, solucan avlıyorlar, ya da ağaçların üzerinden dünyayı gözlüyorlardı.





Los Llanos’un özelliği bir çok değişik hayvana ev sahipliği yapması. Anakonda yılanları, jaguar, bir tür iri vahşi kedi olan ocelot bunlardan bazıları. Ayrıca nehirlerdeki orijinal canlılar var. Dünyanın en eski canlılarından olan bir çeşit su kaplumbağası mata-mata’lar, nehir yunus balıkları ve de tabii piranalar. Evet, bu nehirler pirana kaynıyor. Sabah kahvaltımızı çevredeki canlılarla birlikte yaptık, onlar birbirlerine av olurken, biz Ramon’un karısının hazırladığı domatesli soğanlı omlet ve Venezuela’ya özgü arepa ekmeğini yiyorduk.İlk günkü programımızda nehri keşfetmek vardı. Nehir 10-20 metre genişliğinde 2-3 metre derinliğinde, sağımız solumuz sık ormanlık. Ağaçlarda yüzlerce, binlerce kuş; sahilde güneşlenmeye çekilmiş cayman’lar ve suyun içinde kaplumbağalar, yunuslar ve piranalar. Piranalar lezzetli balıklar, eğer tutmayı becerebilirseniz tabii. Oltanın ucuna -haliyle- et takılıyor. Genelde olta suya iner inmez bulanık suda görünmez olan piranalar eti yok ediyorlar. Tüm hareket 3 saniye sürmüyor. 1 saat uğraşıp 3-5 piranadan başka bir şey tutamadık. Açıkçası yakaladığımız balıkları dişlerini de görünce bu uğraşı fazla devam ettirmeyelim dedik. Ramon’un yerinde 3 günümüz cip ile sulak bölgelere gidip kuşları izlemek, anakonda ve dev karıncayiyenleri aramak, ata binip orman içinde dolaşmak ve akşamları gün batımını izlemekle geçti.



Gece soğuk biramızı içerken bizi ziyarete gelen vahşi ocelot ile oynadık. Jeneratör kapatılıp 3-5 kısık ampulün aydınlığı da kaybolunca gökteki yıldızların çokluğuna ve yaydıkları ışığa şaştık. 4 günün sonunda Los Llanos’tan ayrılırken içimizde sanki burada yeteri kadar vakit geçirmediğimiz hissi uyanmıştı. Sanki aslında yokluğun zenginlik demek olduğunu anlamak üzereydik.
Posted by Picasa