16 Şubat 2009 Pazartesi

Merida


Venezuela’nın Merida kenti konum olarak G.Amerika kıtasının kuzeyinde And sıradağlarının başladığı yerde. Bu haşmetli dağlar hemen burada 5000 metrelere yükseliyorlar. Merida ise 1600 metre yükseklikte, sonsuz bahar kenti olarak anılıyor. Bunun nedeni tabii tropik enlemlerde olmamız. Ekvator ile aramızda sadece 10 derece var. Deniz seviyesinde 35 derecelerde olan sıcaklık Merida’da yıl boyu 25-26 derece civarında. Geceleri de 15 derecenin altına pek inmiyor.
Bu özelliklerini bilerek 18 gün kadar kalmak üzere Merida’yı seçtik.
Caracas’ta akşam yedide kalkan otobüsümüz sabah saat 9 civarı Merida otogarına girdi. Latin ülkelerinden daha önce de tanıdığımız gibi otogar şehir içinde ve sabah saatlerinin canlılığı yaşanmakta. Ülkemizden 10 bin kilometre uzaklıkta pek de yabancılık çekmedik dersek bilmem inandırıcı olabilir miyiz? Otobüsten iner inmez havanın yumuşaklığı içimizi ısıttı. Bunun en önemli nedeni bu ülkede şehirlerarası seferlerde otobüslerin buzdolabı ayarında soğutulması. Benzinin litresinin 3 Kuruş (gerçek 3 kuruş!) olduğunu unutmayalım. Rahat (bir sırada sadece 3 koltuk) koltuklarımızda bir de yünlü battaniye olsaydı yolculuk keyfimiz tam olacaktı yani!
Merida’ya indiğimizde kalacak yerimizi ayarlamamıştık. Çıkışta bindiğimiz taksiye elimizdeki rehber kitabımızdan beğendiğimiz bir posada’nın adresini verdik. 10 dakika içinde oradaydık.
Venezuela’da posada’lar pansiyon benzeri yerler. Bizimkinin güzel, bol yeşillikli bir avlusu var. Ahşap merdivenlerden ikinci kattaki odamıza çıktık ve yerleştik. Bize göre konforu tam olan (sıcak su, duş, rahatsız olmayan bir yatak, dolap, askı ve hatta minik bir buzdolabı) odamız, konaklama yerlerinde yıldız arayan ülkedaşlarımız için alternatifler arasına bile giremez tabii. Ama zaten onların da yolunun Merida’ya düşmeyeceği kesin :)



Merida’da amacımız 2 haftalık bir İspanyolca kursuna katılmak. Daha önceden 1-2 başvuruda bulunmuştuk. Pazartesi sabah 9’da posada'mıza yürüyerek 5 dakika mesafedeki kurs merkezindeydik. Bir saat sonra ise ilk dersimiz başlamıştı bile. İspanyolca ile olan aşinalığımızın bize bu iki haftayı eğlenceli bir şekilde geçirmemize yardımcı olacağını daha ilk günden anladık.
Saat 10-12 ve 14-16 olan ders saatlerimizin dışında Merida şehrini ve Venezuela toplumunu daha yakından tanımaya ayırdık. Şehrin bulunduğumuz bölümünde birbirini dik kesen sokakların oluşturduğu bloklar var. Doğu batı ekseninde 8 Avenida, kuzey güney ekseninde de 30 kadar Calle (sokak) var. Bloklarının bazılarının yerlerinde de yüksek ağaçları olan plaza’lar var. Halk buralarda toplanıp, sohbet ediyor, dinleniyor, dondurma yiyor, vakit geçiriyor. Biz de akşam üzerileri buralara gelip insanları izliyoruz. Sokaklar çok canlı ve yoğun araba trafiği var. (Benzin fiyatı!) Ama kimse bundan rahatsız gibi davranmıyor. Trafiğin çok yavaş akmasına rağmen hiçbir sürücünün bir diğerinin yolunu aldığını, aradan sızmaya çalıştığını göremiyoruz, üstelik genelde çift sıra yapacak kadar yol genişliği olmasına karşın. Farklı kıta, farklı adetler diyoruz.




Öğle üzeri ders arasında bir şeyler yiyoruz. Bazen bulduğumuz bir vejetaryen lokantada sebze ağırlıklı, bazen de lezzetini test ettiğimiz tavuk çevirmeleri menümüze alıyoruz. Merida’nın bir özelliği de Coromoto dondurmacısı. Burası 800’ü aşkın çeşidi ile Guiness Rekorlar kitabına girmiş. Herhangi bir günde 100-120 çeşit dondurma bulunuyor. Soğanlı, peynirli, patatesli, karidesli, ton balıklı çeşitler mevcut. Ama biz birkaçını tattıktan sonra daha makul çeşitlerde karar kıldık.
Merida aynı zamanda bir öğrenci kenti. 35 bin kadar öğrenci var. Bu da şehre ilave bir canlılık getiriyor.



Şehrin her iki yanında ormanlarla kaplı dağlar yükseliyor. Yoğun ormanlar tropik iklimin sonucu. Bu yükseklikte bile mandalina, muz bol bol yetişiyor. Posada'nın hemen yanındaki manavdan satın aldığımız muz, ananas, guayabana, portakal, papaya ve adını yazamadığım daha bir çok meyveyi günlük öğünlerimize katıyoruz.
Bu hafta şehirde referandum hareketliliği ile geçti. Evet’çiler ile Hayır’cılar arasındaki sınırlar çok belirgin. Ama herhangi bir gerginliğe de rastlamadık doğrusu. Herkes arabasının üzerine Si – No yazıp, uygun müziği de koyarak caddelerde dolaşıyor. Arabaların çalınan müzik konusu ayrı bir paragrafı hak ediyor. Bir çok araba kaliteli oparlörler ile donatılmış ve bu özelliklerini sonuna dek kullanıyor. Hatta bazısı bagaj yerine oparlör sistemi yerleştirmiş, bagaj kapağını da açıp hareketli bir disko olarak trafiğe çıkıyor. Çaldıkları müzik genelde salsa olduğu için rahatsız edici de değil. Farklı müzik türlerinin revaçta olduğu ülkelerde işkence haline gelebilecek bu olay Venezuela’da keyif bile verebiliyor.



Önümüzdeki haftayı da Merida’da geçireceğiz. Hafta sonu Feria del Sol var. Karnavalın bu şehirde kutlanma şekli bu. Neler göreceğiz tam bilemiyoruz, fazla ilgimizi çekmezse yola devam edeceğiz. Eğlenceli bulursak katılacağız.
Bu arada artık ispanyolcayı günlük işlerimiz için kullanabiliyoruz az çok. Bu da her şeyi daha eğlenceli hale getiriyor.

Posted by Picasa